GAİO VALERİO CATULLO (CATULLUS)

 

Catullo, antik Roma şairlerinin en büyüklerinden biridir. M.Ö. 88'de ( bazı tarihçiler 87, 84 ve 82 olarak da bildirirler) Garda Gölü yakınındaki Verona'da doğmuş, (yazar Sventino'ya göre M.Ö. 58'de) muhtemelen 30'lu yaşlarındayken Roma'da ölmüştür. Bazı yazarlar Catullo'nun ölüm tarihini M.Ö.54 olarak kabul ederler. Çünkü, o tarihten sonra yazılmış bir şiiri bilinmemektedir.

Veronalı zengin bir aileye mensup olan Catullo'nun babası Julius Caesar'ın arkadaşıdır. Catullo, Roma'ya gelip buradaki edebiyat dünyasına karıştığında Roma'daki bohem yaşantı ile ilgili kayıtlar tutarak bunları şiirlerinde ince ince işlemiştir. M.Ö. 60 civarında, evli bir kadın olan Clodia'ya aşık olup bir ilişki yaşadığı ve Clodia'nın kocasını bu aşk nedeniyle M.Ö. 59'da zehirleyerek öldürdüğü rivayet edilir. O sıralar erkek kardeşi de Troia'da ölen Catullo, M.Ö. 57-56 yıllarında, Bitinya'daki Roma valisi Caio Memmio'yu ziyaret amacıyla Anadolu'ya gelmiş, Paflagonia'yı bu ziyaretinde tanımıştır. Aşağıdaki şiir bu seyahatin sonucunda ortaya çıkmıştır. Catullo, İtalya'da çok tanınan bir şairdir. Çünkü onun şiirleri de Homeros'un destanları gibi liselerde ders olarak okutulmaktadır.

Catullo, Yunan edebiyatı konusunda derin bilgi sahibiydi ve eserlerinde Yunan efsaneleri ile vezinlerini kullanırdı. Ülkemizde, Homeros'un İliada ve Odysseia destanlarıyla oldukça iyi tanınıyor olmasına karşın, onun geleneğini sürdüren, ondan etkilenerek ürünler vermiş ve Aeneas adlı büyük eseri günümüze kadar gelmiş diğer şair Vergilius ile tarihçi Titus Livius'un ve Catullo'un o derece tanındığını söyleyemeyiz. İşin ilginç yanı, bu üç ismin de Kuzey İtalya'da doğmuş ve M.Ö. I. Yüzyıl içinde yaşamış olmalarıdır. Yaşadıkları bölge, Homeros, Vergilius ve Livius'tan edindiğimiz bilgiler ışığında Paflagonialı Enetler'in Troia Savaşı'ndaki yenilginin ardından Troialı Antenor ile birlikte M.Ö. 1184'de gelip yerleştikleri topraklardadır.

Publius Vergilius Maro, M.Ö. 15 Ekim 70'te Mantua ( Mantova) yakınlarındaki Andes'te doğmuştu. Ünlü destanı Aeneas'ı M.Ö. 29'da yazmaya başlamış ve Avgustos'un himayesine girerek sarayın desteğini almayı başarmış bir şair olarak M.Ö. 19'da (büyük ihtimalle Avgustos ile birlikte) Troia'ya gelmiş, bu sayede kahramanının yaşadığı mekanı inceleme ve destanın bazı bölümlerini gözden geçirme fırsatı bulmuştur. Avgustos'un emriyle, henüz tamamlanmamış eserini ilk kez burada, geleneklere göre Homeros destanlarının düzenli olarak okunduğu Odeon'da halka okuyan Vergilius, yolda hummaya yakalandığı için Avgustos tarafından İtalya'ya tedaviye gönderilmiş, ancak M.Ö. 21 Eylül 19'da Birindisi'de ölmüştür. Bu bilgiye göre, üç yıl daha çalışarak bitirmeyi planladığı eserini tamamlayamadığı anlaşılmaktadır.

Titus Livius'un Caesar'ın birinci konsüllüğünde, yani M.Ö. 59 yılı civarında Padua (Padova)'da doğup, Avgustos'tan üç yıl önce M.S. 11'de öldüğünü biliyoruz. “ İnsanlarla tanrısal şeyleri karıştırmak ve böylece şehirlerin başlangıçlarına bir değer katmak eski insanların imtiyazlarındandır” diyen Livius, kuruluşunu Troia Savaşı'na dayandırdığı Roma'nın tarihini en ince detayına kadar yazarak yüz elli kitap hazırlama düşüncesindeydi. Ancak, hayatı hepsini tamamlamaya yetemeden ölünce, onun eseri de yüz kırk ikinci kitapta kaldı.

Catullo, yaş itibarıyla bu isimler arasında ilk sıradadır. Bu nedenle de, Catullo'nun Anadolu'yu ziyarete gelen “ilk İtalyan turist” olduğunu söyleyebiliriz belki de. Çünkü o, bunu belgeledi: 2000 yıl önce bu toprakları ziyaret etti ve arkasında bu şiiri bıraktı:

 

CATULLO'DAN ŞİİRLER

 

Şu gördüğünüz tekne, dostlarım,

En hızlısı olduğu söylenir.

Küreklerle ya da yelkenle

Uçarcasına ilerleyen bu tekneyi

Aşıp geçmeyi kimseler başaramamıştı.

Derler ki; Hiçbiri onu yolundan alıkoyamadı,

Ne Adriyatik'in tehlikelerle dolu kıyıları,

Kiklades adaları, asil Rodos,

Ne Trakya'nın vahşi Propontus'u, hırçın Karadeniz.

Bir tekneye dönüşmezden önce o,

Çalıların sıklıkla fısıldaştığı Gideros ormanlarının

Yaprağı bol ağaçlarından biriydi.

Karadeniz kıyısındaki Amasra,

Zengin şimşir ormanlarıyla Gideros

Onu biliyorlardı, onu çok iyi tanıyorlardı.

Derler ki; Bu tekne senin tepelerinde hayat buldu,

Kürekleri senin denizlerinde suya değdi ilk kez.

Tüm denizlerin hakimini o taşıdı uzaklardan, kasırgalar içinden,

Kah bir doğudan bir batıdan esen fırtınaları atlatarak,

Kah Jüpiter'in üflediği rüzgarları yelkenine doldurarak.

Kumsalların sakin koynuna sığınmadı asla.

O, çok uzaklardaki denizlerden gelerek

Bu sakin göle ulaştı.

İşte böylece zaman akıp gitti: Şimdi bu kuytu yerde yaşlandı

Ve kendini sana adadı.

Sana, Castor'a ve sana, Castor'un ikizi olan Polluce'ye,

Cevza burcunun öteki yıldızına...

 

Gaio Valerio Catullo

 

Latince'den İtalyanca'ya çeviren: Guido Paduano

İtalyanca'dan çeviren: Emel (Altan) Ege

 

Notlar: Burada, Phaselus adlı bu tekneden ilk bahsederken “fındık kabuğu” gibi bir terim kullanılmış. Aslında, tam olarak bakla tanesinin dış kabuğundan söz edilmiş. Bir benzetme var: “baccello” bakla tanesinin dış kabuğu, “battello” ise tekne demek. Latinceden çeviri yapan kişi, bu tip teknelere böyle dendiğini belirtmiş.Eski kaynaklarda o dönemde tombul gövdeli, hafif maddelerden yapılmış, üç sıra kürekli teknelerden bahsediliyor. Teknenin yapıldığı yer olarak Bitinya'nın doğusundaki Paflagonia'nın önemli bir kenti olan Amasra'nın yakınındaki Gideros'un tepelerindeki ormandan söz ediliyor. Teknenin Karadeniz'i geçip, Ege'nin Kiklades adalarını ve Rodos'u geride bıraktıktan sonra Adriyatik kıyılarını takip ederek İtalya'ya ulaştığı anlatılıyor. Denizden hayli içeride bulunan Verona yakınlarındaki Garda Gölü'ne gidebilmesi için Venedik Lagünü'nde büyük ihtimalle Adige'nin kollarından birine girip göle ulaşmış olması gerek.

Bu şiirde, Catullo'nun Castor ve Polluce'yi ( Kastor ve Polluks /Polydeukes) anması da ilginçtir. Bu iki ismin Catullo'nun adında gizli olduğunu söylersem belki çok ileri gitmiş olabilirim. Ama şöyle bakarsak ne demek istediğim anlaşılır sanırım:

CA s T or po LL uce

Bu varsayımı bir kenara bırakıp efsanelere göz atarsak, Castor ve Polluce'nin Zeus ile Leda'nın ikiz oğulları olduğunu görürüz. Yani, bu durumda ikizler Troia Savaşı'na neden olan güzel Helena'nın da kardeşidirler. Onlar, fırtınaya kapılan tekneleri kurtaran, denizcilerin yardımına koşup onları salimen karaya ulaştıran tanrılar olarak bilinirler. Castor ve Polluce, Yunan mitolojisine göre, gemiciler kendilerinden yardım istediklerinde iki yıldız olup gökyüzünde belirirlerdi: Cevza burcunun iki yıldızı... Gemiciler de onları izleyerek yollarını bulurdu.

Roma mitolojisinde ise, bu ikizler ölünün muhafızları ve ölümsüzlüğün simgeleri olarak çıkar karşımıza. Remus ve Romulus efsanesini getiriyor bu da akıllara. Roma'nın asla yıkılmayacağına yani ölümsüzlüğüne inanılması, kuruluşunun bu ikizlerle bağlantılandırılması, diğer ikizlere yani Castor ve Polluce'ye, onların ölümsüzlük simgesi olmalarına dayanıyor olabilir. Castor ve Polluce Zeus'un oğullarıdır. Zeus'un bir diğer oğlu Dardanos'un soyundan gelen Aeneias (babası Ankhises, annesi aşk tanrıçası Afrodit olarak da bilinen ve Zeus ile Dione'nin kızı olan Venüs'tür) da Remus ve Romulus'un atasıdır. Yunan mitolojisinde gemicilerin kurtarıcıları olarak anılan Castor ve Polluce'nin Roma mitolojisinde ölümsüzlük simgesi olarak anılması, efsanevi Troia Savaşı'ndan sonra teknelerle Akdeniz sularında dolaşan gemicilerin, sonraları Roma'nın kuruluşunun ardından artık kendilerine denizde yol gösterecek tanrılar yerine bu kentin ölümsüzlüğünü sembolize edecek tanrılara daha fazla ihtiyaç duymaları olarak açıklanabilir belki de... Castor ve Polluce, antik Yunan mitolojisinden Roma mitolojisine geçerken böyle bir değişime uğramış olabilirler.

Ama Catullo, bu şiirinde Castor ve Polluce'yi yine o çok iyi bildiği Yunan efsanelerindeki rolleriyle çıkarıyor karşımıza: Cevza burcunun ikiz yıldızları olarak.

Peki ya, böyle bir yolculuk neden yapıldı? Tekne önemli bir yolcu mu taşıyordu? Garda Gölü'ne sığınmanın anlamı ne idi? Tehlikelere boyun eğmezliği ile gurur duyan bir tekne bir gölün kuytusuna neden sığındı? Tehlike neydi? Catullo, Homeros'a özenip bir destan mı yarattı, yoksa onun anlattıkları da gerçekler miydi?

 

EMEL (ALTAN) EGE 19 AĞUSTOS 2003