|
|
|
|
İsa'dan önceki birinci yüzyılda,sınırlarını Veneto bölgesine kadar
genişleten Romalılar'la,bölgede yaklaşık bin yıldır varolan Venetii
ya da Henetti denen halk (efsaneye göre,Troia'lı savaşcı Antenor,yenilginin
ardından bu bölgeye ulaşıp,askerleri ve onların aileleri ile birlikte,
şimdi Padova kentinin bulunduğu bölgeye
yerleşmişti.)Aquileia,Verona,Altino ve Padova gibi ilk Roma-Veneto
kentlerini kurmuşlardı.Kısa zamanda gelişip zenginleşen ve gitgide
büyüyen bu kentlerin insanları,sakin ve ıssız Venedik Lagünü'nü keşfetmekte
gecikmediler.
Burası,derinliği 60-70 santimetreyi geçmeyen,tuz oranı hayli yüksek
sularıyla ve göz alabildiğine uzanan sazlıklarıyla avcılık(sukuşları),balıkçılık
ve tuz toplamak için son derece elverişli olmanın yanısıra Adriyatik'in
dalgalarına karşı da hayli korunaklı ve güvenliydi.Avlanmak ve geçimlerini
sağladıkları tuzu toplamak için buraya gelerek,
altı düz tekneleriyle lagün içindeki adacıklar ararsındaki sığ sularda
kolayca ilerleyen bu insanlar,bol miktarda tuz,balık ve sukuşuyla
kentlerine geri dönüyorlardı.
Önce,İsa'dan sonra 402'de Hunlar'ın önünden kaçan Gotlar'ın,ardından
452 baharında yüzbin kişilik ordusuyla Atilla'nın saldırısına uğradıklarında
gene bu altı düz tekneleriyle,sazlıklar arasında düşmanlarına görünmeden
ilerleyip,ekonomilerinin temeline oturttukları tuz ticaretini bu sayede
sürdürerek yaşam mücadelesini kazandılar ve varlıklarını devam ettirmeyi
başardılar.
Kentlerinin yakılıp yağmalanmasıyla,421'den itibaren evlerini de,
sazlıklar arasındaki bataklık zemine yuvalarını konduran sukuşları
gibi kurdular,Venetii denen bu insanlar…Tekneleri ise onların tek
güvencesiydi.Gerekli her tür malzemeyi onunla taşıyor,karınlarını
doyurmak için yiyeceklerini,yani avlarını onunla topluyor,tuz ticaretini
gene onunla sürdürebiliyorlardı.Kısacası,tekneleri onların her şeyiydi…
Artık,Venetii ülkesi,VENETIA(Venezia=Venedik) olarak adlandırılan
lagündeki bu adalarda yaşamın vazgeçilmez parçası olan tekneler,Yunanca
"deniz kabuğu" anlamına gelen KONDİ kelimesinden türeyen
GONDOL adını aldılar.Her Venedik'li evini kurarken,mutlaka yakınında
gondolunu onarabileceği,hatta yenisini yapabileceği bir de küçük tersane
inşaa ediyordu. Kış aylarında ya da denize açılamadıkları kötü havalarda
bu atölyelerde ailecek çalışmak bir gelenek olmuştu.İstri ve Cadore'nin
zengin çeşitliliğe sahip ormanlarından, teknelerini yapmak için kestikleri
kayın, kiraz(vişne), karaağaç, çam, köknar, kuzeyçamı, meşe(palamut),
ceviz ve maun(Kuzey Afrika) olmak üzere dokuz ayrı cinsten ağaç kütüklerini
yüzdürerek kanalların kıyısında yer alan atölyelerine kadar kolayca
taşıyabiliyorlardı.
Gondol iskeletinin ana omurgası meşe ağacından yapılmış üç parçadan
oluşuyordu.Otuzüç masif kereste ile biraraya getirilmiş ikiyüzseksen
küçük ahşap parçadan oluşan gövdenin her iki yanı masif meşe kerestesi
ile yekpare kaplanıyordu.Tamamen el emeği ile ortaya çıkan teknede
sağ taraf sola göre yirmidört santimetre daha geniş yapılıyor ve sağ
arkaya yerleştirilen, altı ayrı yönde hareket imkanı sağlayan yekpare
ceviz veya kiraz(vişne) ağacından yontulmuş ıskarmoza(FORCOLA) takılan,
yekpare kayın ağacından, üzeri yivli dört metrelik tek kürek(REMO)
ile tek kişinin kumandasında, düz bir rotada ilerlemesi sağlanıyordu.Yedi
kat verniklenen teknenin arka bölümü ön kısmından hayli yüksek tutularak
gövdede oluşturulan kavisle de tekne boyunun sadece yarısının suyla
temas etmesi ve böylelikle de su üzerinde kolayca kayması sağlanıyordu.
976 Yangınında ilk saray binası ve bazilika ile birlikte şehir arşivi
de tamamen yandığı için, ilk olarak 1094 tarihli belgelerde kayıtlarına
rastlanan gondollar,13.y.y. sonundan itibaren FERRO adı verilen ve
her dönem düka başlıklarıyla benzer biçimde farklılaşan metal bir
süslemeyle taçlandırıldılar.
Günümüzdeki şekliyle FERRO birçok sembolü üzerinde taşıyan,yirmi kilogram
ağırlığında bir yapıdadır. Gondolun başında oluşturduğu boydan boya
uzanan kavis, şehri büyük bir ters S çizerek bir baştan bir başa kateden
ve üzerinde yanyana dizilmiş dörtyüzyetmiş saray yavrusu bina nedeniyle
Venedikliler'in CANALAZZO (Canale/kanal+Palazzo/saray)adını verdikleri,
üçbinsekizyüz metre uzunluğundaki CANALE GRANDE (Büyük Kanal)'yi ifade
eder.Tepesindeki yuvarlak hatlı geniş bölüm bir düka başlığıdır.Başlığın
ön tarafındaki düz keskin hat, dükalık tarihinin kara lekesi dük Marin
Faliero'nun 17 Nisan 1355'teki idamında kullanılan baltadır. Ferronun
ön yüzünde yer alan altı adet tarak dişi çıkıntı, Venedik'te 1171
yılında oluşturulan altı bölgeyi, (San Marco, Castello-Arsenale,San
Polo,Santa Croce,Dorsoduro ve Cannaregio) yani Sestieri'yi temsil
eder.En üstteki çıkıntı Dorsoduro'dur ve hemen arkasında bu bölge
sınırları içinde yer alan Giudecca ya da Uzun Kılçık anlamına gelen
Spina Lunga adasının sembolü vardır.(Bu adaya şeklinden dolayı Uzun
Kılçık denmiştir ve Venedik'i oluşturan adalar bütünü de bir balık
görüntüsü vermektedir.) Başlığın hemen altındaki derin kavis, Venedik'te
yer alan ve sadece biri, Ponte Tre Archi, hariç tümü tek kemerli olan
(altından her boydan teknenin rahatça geçişini sağlamak için geniş
kavisli tek kemer tercih edelmiştir.) dörtyüzden fazla köprünün ifadesidir.
Bu köprülerin en önemlileri, yani Canale Grande üzerinde yer alan
üç köprü,1932'de ahşap olarak inşaa edilmiş Akademi Köprüsü, ayakları
altıbin meşe kazık üzerine oturtulan, orta noktası su yüzeyinden yedibuçuk
metre yüksekte olan, üzerinde yer
alan sıra sıra dükkanlarla bir ticaret merkezi görünümündeki, son
şekliyle 1592'de yapılıp,1977'de son kez restore edilen, beyaz mermer
Rialto Köprüsü ve 1934 yılında taş olarak yapılmış olan Scalzi (Yalınayaklar
-bu tarikatın keşişleri yalınayak ya da sandalet giyerek dolaştıklarından
bu köprünün yakınındaki kilise ve bu köprü bu adla anılır.) Köprüsü,
ikinciyle üçüncü,üçüncü ile dördüncü, dördüncü ile beşinci dişler
arasındaki küçük çıkıntılarla sembolize edilmişlerdir.
Kuruluşundan itibaren Venedik'te yaşayan insanlar tarafından özel
ulaşım aracı olarak kullanılan gondollar,1350'den itibaren Venedik
Dükalığı'nda yaşanan altın çağın, yani zenginliğin ve gücün simgesi
olarak, birbiri ardına yükselen binaların ihtişamıyla benzer biçimde
çok daha renkli ve çok daha gösterişli bir yapıya kavuşmuşlardı.Zengin
ve soylu aileler, birbirleriyle, bir yandan Büyük Kanal kıyısında
inşaa ettirdikleri büyüleyici saraylarla(yirminci yüzyıl başında hükümetin
aldığı karar uyarınca Palazzo Ducale/Dükler Sarayı dışında hiçbir
bina saray olarak adlandırılmıyor,hepsi ev olarak tanımlanıyor.),bir
yandan da FELZE adı verilen,simlerle bezeli,parlak nakışlı kumaşlardan
tentelerle donattıkları,rengarenk boyanmış gondolları ve birbirinden
gösterişli şık giysiler içindeki gondolcularıyla, kıyasıya yarışırlardı.Babadan
oğula devredilen bir sistem içinde yetişen gondolcuların giysilerinin
ve gondolların süslemeleri sahiplerinin zenginliğini yansıtan bir
şatafat sergilerdi.
16.y.y.'a gelindiğinde,Akdeniz'de kıyasıya yaşanan deniz savaşları
Venedik Hükümeti'nin bu anlamsız savurganlık yarışına son verme yönünde
bir karar almasına neden oldu. 8 Ekim 1562 tarihli senato kararı ile
bütün gondollar siyaha boyandı.
Bugünkü standart şeklini 19.y.y.'da alan gondollar,10.87 metre uzunluğunda,1.42
metre eninde ve yediyüz kilogram ağırlığındadır. Felze kullanımına
20.y.y. başında son verilen gondolların ömrü on-onbeş yıl kadardır.
Her üç haftada bir bakımı yapılan tekneler, beş yılda bir de kızağa
çekilerek onarılırlar. Oldukça pahalı ve masraflı olan gondollar günümüzde
onbeş-yirmi milyon lire, yani beş-altı milyar T.L. değerindedir.
Gondolların kanallar içindeki hızı ve rotası da sıkı kurallara bağlanmıştır.
Kanallar içinde en çok beş kilometre hıza izin verilirken, lagün içinde
sekiz kilometreye kadar çıkılabilmektedir.18 Ağustos 1961 günü bir
gondolcu çağa ayak uydurup,teknesine bir motor takınca, üçyüzelli
gondolcu olayı protesto ederek, Büyük Kanal'ı Rialto Köprüsü önünde
trafiğe kapatmış, ardından da hükümet , bu hız sınırlaması kararını
almıştı.
Venedik Dükalığı'nın en şaşaalı günlerinde, yaklaşık yüzellibin kişilik
nüfusla orantılı olarak onbin civarında olan gondol sayısı,dükalığın
1797'de çöküşünün ardından,19.y.y.başından itibaren dört yüz yirmi
olarak sabitlenerek,günümüze kadar böylece gelmiştir. Bu dörtyüzyirmi
gondolcudan biri olabilmek için ya birinin ölmesi(bir gondolcu öldüğünde
küreği bir daha asla kullanılmaz), ya da meslekten çekilmesi beklenir.
Yetmişikibin nüfuslu 20.y.y.. Venedik'inde gondollar, artık ailelerin
özel tekneleri olarak kullanılmaktan çıkıp,bin küsur yıl öncesinin
nostaljik su kentini aynen yaşatan romantik ve zarif semboller olarak,
labirent misali kanallarda vazgeçilmez yerlerini korumayı sürdürmektedirler.
EMEL ALTAN EGE OCAK'99
|
|
| |
| |
| |
|