REMO,FERRO,FORCOLA… Ecco La Gondola!
Kürek,demir,ıskarmoz… İşte Gondol!



İsa'dan önceki birinci yüzyılda,sınırlarını Veneto bölgesine kadar genişleten Romalılar'la,bölgede yaklaşık bin yıldır varolan Venetii ya da Henetti denen halk (efsaneye göre,Troia'lı savaşcı Antenor,yenilginin ardından bu bölgeye ulaşıp,askerleri ve onların aileleri ile birlikte, şimdi Padova kentinin bulunduğu bölgeye yerleşmişti.)Aquileia,Verona,Altino ve Padova gibi ilk Roma-Veneto kentlerini kurmuşlardı.Kısa zamanda gelişip zenginleşen ve gitgide büyüyen bu kentlerin insanları,sakin ve ıssız Venedik Lagünü'nü keşfetmekte gecikmediler.

Burası,derinliği 60-70 santimetreyi geçmeyen,tuz oranı hayli yüksek sularıyla ve göz alabildiğine uzanan sazlıklarıyla avcılık(sukuşları),balıkçılık ve tuz toplamak için son derece elverişli olmanın yanısıra Adriyatik'in dalgalarına karşı da hayli korunaklı ve güvenliydi.Avlanmak ve geçimlerini sağladıkları tuzu toplamak için buraya gelerek,

altı düz tekneleriyle lagün içindeki adacıklar ararsındaki sığ sularda kolayca ilerleyen bu insanlar,bol miktarda tuz,balık ve sukuşuyla kentlerine geri dönüyorlardı.

Önce,İsa'dan sonra 402'de Hunlar'ın önünden kaçan Gotlar'ın,ardından 452 baharında yüzbin kişilik ordusuyla Atilla'nın saldırısına uğradıklarında gene bu altı düz tekneleriyle,sazlıklar arasında düşmanlarına görünmeden ilerleyip,ekonomilerinin temeline oturttukları tuz ticaretini bu sayede sürdürerek yaşam mücadelesini kazandılar ve varlıklarını devam ettirmeyi başardılar.

Kentlerinin yakılıp yağmalanmasıyla,421'den itibaren evlerini de, sazlıklar arasındaki bataklık zemine yuvalarını konduran sukuşları gibi kurdular,Venetii denen bu insanlar…Tekneleri ise onların tek güvencesiydi.Gerekli her tür malzemeyi onunla taşıyor,karınlarını doyurmak için yiyeceklerini,yani avlarını onunla topluyor,tuz ticaretini gene onunla sürdürebiliyorlardı.Kısacası,tekneleri onların her şeyiydi…

Artık,Venetii ülkesi,VENETIA(Venezia=Venedik) olarak adlandırılan lagündeki bu adalarda yaşamın vazgeçilmez parçası olan tekneler,Yunanca "deniz kabuğu" anlamına gelen KONDİ kelimesinden türeyen GONDOL adını aldılar.Her Venedik'li evini kurarken,mutlaka yakınında gondolunu onarabileceği,hatta yenisini yapabileceği bir de küçük tersane inşaa ediyordu. Kış aylarında ya da denize açılamadıkları kötü havalarda bu atölyelerde ailecek çalışmak bir gelenek olmuştu.İstri ve Cadore'nin zengin çeşitliliğe sahip ormanlarından, teknelerini yapmak için kestikleri kayın, kiraz(vişne), karaağaç, çam, köknar, kuzeyçamı, meşe(palamut), ceviz ve maun(Kuzey Afrika) olmak üzere dokuz ayrı cinsten ağaç kütüklerini yüzdürerek kanalların kıyısında yer alan atölyelerine kadar kolayca taşıyabiliyorlardı.

Gondol iskeletinin ana omurgası meşe ağacından yapılmış üç parçadan oluşuyordu.Otuzüç masif kereste ile biraraya getirilmiş ikiyüzseksen küçük ahşap parçadan oluşan gövdenin her iki yanı masif meşe kerestesi ile yekpare kaplanıyordu.Tamamen el emeği ile ortaya çıkan teknede sağ taraf sola göre yirmidört santimetre daha geniş yapılıyor ve sağ arkaya yerleştirilen, altı ayrı yönde hareket imkanı sağlayan yekpare ceviz veya kiraz(vişne) ağacından yontulmuş ıskarmoza(FORCOLA) takılan, yekpare kayın ağacından, üzeri yivli dört metrelik tek kürek(REMO) ile tek kişinin kumandasında, düz bir rotada ilerlemesi sağlanıyordu.Yedi kat verniklenen teknenin arka bölümü ön kısmından hayli yüksek tutularak gövdede oluşturulan kavisle de tekne boyunun sadece yarısının suyla temas etmesi ve böylelikle de su üzerinde kolayca kayması sağlanıyordu.

976 Yangınında ilk saray binası ve bazilika ile birlikte şehir arşivi de tamamen yandığı için, ilk olarak 1094 tarihli belgelerde kayıtlarına rastlanan gondollar,13.y.y. sonundan itibaren FERRO adı verilen ve her dönem düka başlıklarıyla benzer biçimde farklılaşan metal bir süslemeyle taçlandırıldılar.

Günümüzdeki şekliyle FERRO birçok sembolü üzerinde taşıyan,yirmi kilogram ağırlığında bir yapıdadır. Gondolun başında oluşturduğu boydan boya uzanan kavis, şehri büyük bir ters S çizerek bir baştan bir başa kateden ve üzerinde yanyana dizilmiş dörtyüzyetmiş saray yavrusu bina nedeniyle Venedikliler'in CANALAZZO (Canale/kanal+Palazzo/saray)adını verdikleri, üçbinsekizyüz metre uzunluğundaki CANALE GRANDE (Büyük Kanal)'yi ifade eder.Tepesindeki yuvarlak hatlı geniş bölüm bir düka başlığıdır.Başlığın ön tarafındaki düz keskin hat, dükalık tarihinin kara lekesi dük Marin Faliero'nun 17 Nisan 1355'teki idamında kullanılan baltadır. Ferronun ön yüzünde yer alan altı adet tarak dişi çıkıntı, Venedik'te 1171 yılında oluşturulan altı bölgeyi, (San Marco, Castello-Arsenale,San Polo,Santa Croce,Dorsoduro ve Cannaregio) yani Sestieri'yi temsil eder.En üstteki çıkıntı Dorsoduro'dur ve hemen arkasında bu bölge sınırları içinde yer alan Giudecca ya da Uzun Kılçık anlamına gelen Spina Lunga adasının sembolü vardır.(Bu adaya şeklinden dolayı Uzun Kılçık denmiştir ve Venedik'i oluşturan adalar bütünü de bir balık görüntüsü vermektedir.) Başlığın hemen altındaki derin kavis, Venedik'te yer alan ve sadece biri, Ponte Tre Archi, hariç tümü tek kemerli olan (altından her boydan teknenin rahatça geçişini sağlamak için geniş kavisli tek kemer tercih edelmiştir.) dörtyüzden fazla köprünün ifadesidir.

Bu köprülerin en önemlileri, yani Canale Grande üzerinde yer alan üç köprü,1932'de ahşap olarak inşaa edilmiş Akademi Köprüsü, ayakları altıbin meşe kazık üzerine oturtulan, orta noktası su yüzeyinden yedibuçuk metre yüksekte olan, üzerinde yer alan sıra sıra dükkanlarla bir ticaret merkezi görünümündeki, son şekliyle 1592'de yapılıp,1977'de son kez restore edilen, beyaz mermer Rialto Köprüsü ve 1934 yılında taş olarak yapılmış olan Scalzi (Yalınayaklar -bu tarikatın keşişleri yalınayak ya da sandalet giyerek dolaştıklarından bu köprünün yakınındaki kilise ve bu köprü bu adla anılır.) Köprüsü, ikinciyle üçüncü,üçüncü ile dördüncü, dördüncü ile beşinci dişler arasındaki küçük çıkıntılarla sembolize edilmişlerdir.

Kuruluşundan itibaren Venedik'te yaşayan insanlar tarafından özel ulaşım aracı olarak kullanılan gondollar,1350'den itibaren Venedik Dükalığı'nda yaşanan altın çağın, yani zenginliğin ve gücün simgesi olarak, birbiri ardına yükselen binaların ihtişamıyla benzer biçimde çok daha renkli ve çok daha gösterişli bir yapıya kavuşmuşlardı.Zengin ve soylu aileler, birbirleriyle, bir yandan Büyük Kanal kıyısında inşaa ettirdikleri büyüleyici saraylarla(yirminci yüzyıl başında hükümetin aldığı karar uyarınca Palazzo Ducale/Dükler Sarayı dışında hiçbir bina saray olarak adlandırılmıyor,hepsi ev olarak tanımlanıyor.),bir yandan da FELZE adı verilen,simlerle bezeli,parlak nakışlı kumaşlardan tentelerle donattıkları,rengarenk boyanmış gondolları ve birbirinden gösterişli şık giysiler içindeki gondolcularıyla, kıyasıya yarışırlardı.Babadan oğula devredilen bir sistem içinde yetişen gondolcuların giysilerinin ve gondolların süslemeleri sahiplerinin zenginliğini yansıtan bir şatafat sergilerdi.

16.y.y.'a gelindiğinde,Akdeniz'de kıyasıya yaşanan deniz savaşları Venedik Hükümeti'nin bu anlamsız savurganlık yarışına son verme yönünde bir karar almasına neden oldu. 8 Ekim 1562 tarihli senato kararı ile bütün gondollar siyaha boyandı.

Bugünkü standart şeklini 19.y.y.'da alan gondollar,10.87 metre uzunluğunda,1.42 metre eninde ve yediyüz kilogram ağırlığındadır. Felze kullanımına 20.y.y. başında son verilen gondolların ömrü on-onbeş yıl kadardır. Her üç haftada bir bakımı yapılan tekneler, beş yılda bir de kızağa çekilerek onarılırlar. Oldukça pahalı ve masraflı olan gondollar günümüzde onbeş-yirmi milyon lire, yani beş-altı milyar T.L. değerindedir.

Gondolların kanallar içindeki hızı ve rotası da sıkı kurallara bağlanmıştır. Kanallar içinde en çok beş kilometre hıza izin verilirken, lagün içinde sekiz kilometreye kadar çıkılabilmektedir.18 Ağustos 1961 günü bir gondolcu çağa ayak uydurup,teknesine bir motor takınca, üçyüzelli gondolcu olayı protesto ederek, Büyük Kanal'ı Rialto Köprüsü önünde trafiğe kapatmış, ardından da hükümet , bu hız sınırlaması kararını almıştı.

Venedik Dükalığı'nın en şaşaalı günlerinde, yaklaşık yüzellibin kişilik nüfusla orantılı olarak onbin civarında olan gondol sayısı,dükalığın 1797'de çöküşünün ardından,19.y.y.başından itibaren dört yüz yirmi olarak sabitlenerek,günümüze kadar böylece gelmiştir. Bu dörtyüzyirmi gondolcudan biri olabilmek için ya birinin ölmesi(bir gondolcu öldüğünde küreği bir daha asla kullanılmaz), ya da meslekten çekilmesi beklenir. Yetmişikibin nüfuslu 20.y.y.. Venedik'inde gondollar, artık ailelerin özel tekneleri olarak kullanılmaktan çıkıp,bin küsur yıl öncesinin nostaljik su kentini aynen yaşatan romantik ve zarif semboller olarak, labirent misali kanallarda vazgeçilmez yerlerini korumayı sürdürmektedirler.

EMEL ALTAN EGE OCAK'99