BİR "AKDENİZ" EFSANESİ ve GERÇEKLER

 

“Akdeniz sahillerinde fışkıran ve Akdeniz'in neredeyse ‘gelgit'siz sularını geçip birbirlerini çapraz dölleyen kültürlerin ve uygarlıkların sayısıyla dünyada boy ölçüşecek başka hiçbir yer yoktur”

Ernle Bradford, Kalkara-Malta/ 1970

AKDENİZ (Bir Denizin Portresi)

 

Heredot, Venedikliler'den “İlliryalı Enetler” diye söz ederken, pek çok kaynakta Venedikliler Troialı olarak adlandırılırlar. Venedikliler'e “Troialı” etiketini yine M.Ö. V.y.y.da Sofokles eklemiştir. Titus Livius da, “Çok sayıda Enet, kralları Pylaimene ile Paflagonia'dan Troia'ya geldiler. Kralları ölünce Troialılar'la birlikte Antenor'un liderliğinde teknelerle buraya (Adriyatik'in kuzey kıyılarına) geldiler ve tekneden indikleri yere Troia adını verdiler. Troialı ve Enetler'den oluşan bu halk, burada Venetler adını aldılar” , der.

Vergilius, “Antenor, Akhalar arasından kurtulan savaşçı/ Ulaşmış İllirya koyuna Libirnus krallığı içine/ Geçmiş Timavus kaynağından öteye, dağlardan/ Gümbürtülerle dökülen, dokuz kaynaktan çıkan/ Geniş ovaları kaplayan, sulayan ırmağın uzağına/ Orada kurdu Patavium kentini Troilalılar için/ Bugün onun adıyla anılan, Troia armasını/ Taşıyan, mutluluk içinde yaşadığı yeri” ,diye anlatır Aeneias destanında.

KUTU –I

Timavus (Timavo) Nehri, Venedikliler'in yaşadıkları topraklarla (şimdi adalardan oluşan Venedik kentinin kuruluşu çok daha sonraki tarihlerde, tarihçi Sabellico'ya göre 25 Mart 421 Cuma günü gerçekleşmiştir. Kenti kuranlar, bu bölgenin ana karasında yaşayan çeşitli kentlerin halkıdır) İstri arasında sınır oluştururken, mitolojiye ve efsanelere de konu olmuştur. Vergilius, Veneto bölgesi halkının atası kabul edilen Troialı Antenor'un Adriyatik'in kuzey kıyılarında karaya çıktıktan sonra ilerleyerek şimdiki Padova'nın bulunduğu tepeliğe ulaşmasından önce bu nehri geçtiğini anlatırken, Strabon Venetler'in Timavus Nehri'ni geçerken geleneklerine uygun olarak Diomedes'e beyaz bir at kurban ettiklerinden söz eder. Timavus'un kutsal kabul edilmesinin bir nedeni, kaynağından çıktıktan sonra dağların altından 40 km.den fazla yol kat ederek Monfalcone ile Miramare arasında yeniden yeryüzüne çıkıyor olmasıdır.

Günümüze ulaşan kaynaklar ışığında, Enetler'den ilk kez söz eden Homeros'tur kuşkusuz. İliada II. bölüm, 851-855'de, “Erkek yürekli Pylaimenes komuta eder Paphlagonialılara/ Gelmişler yaban katırlarıyla ünlü Enetlerin yurdundan/ Kytoros'ta, Sesamos'ta otururlar/ Parthenios Irmağı çevresinde kurmuşlardır ünlü saraylarını/ Kentleri Kromna,Aigialos, yüksek Erythninoi'dur” der. Burada sözü edilen halk, İtalya'nın Veneto bölgesinde yaşayan insanların ataları olan Enetler (ya da Venetler)'dir ve Kytoros şimdinin Gideros'u, Sesamos Amasra'nın eski adı, Kromna Kurucaşile, yüksek Erythinoi Çakraz yakınlarında bir bölge ve Parthenios (Bartın) Irmağı kıyısında saraylarının kurulduğu yer de Bartın'dır.

Yaban katırlarıyla ünlenen ve “Demir Atlılar” olarak da anılan Enetler'in M.Ö. 1200'lerde yaşandığı kabul edilen Troia Savaşı'nda öldürülen kralları Pylaimene'den İliada V. bölüm, 576-580'de söz edilir; “O sıra avladılar Ares'in dengi Pylaimenes'i/ Mert savaşçılar Paphlagonialıların önderini/ Kargısıyla ün salmış Menelaos, Atreusoğlu/ Önünde görünce onu boylu boyunca/ Bir mızrak attı, deldi kürek kemiğini” . Troia Savaşı'na katılan onlarca Anadolu halkı arasında Enetler'in ve krallarının çok önemli bir konumda olduğu Pylaimene'yi Menelaos'un kendi elleriyle öldürmüş olmasından da anlaşılabilir.

Pylaimene'nin oğlu da katılmıştır savaşa ve babasından önce o veda eder yaşama, İliada XIII. Bölüm, 642-663'de anlatıldığı kadarıyla. “ On sıra saldırdı üstüne Harpalion/ Kral Pylamenes'in oğlu/ Savaşmaya gelmişti Troia'ya, sevgili babasıyla/ Ama bir daha dönemeyecekti baba toprağına/ İşte kalkanının ortasından o vurdu Atreusoğlunu/ Çok yakından vurdu, ama delemedi tuncu/ Çekildi geri geri, arkadaşlarına doğru/ Dört bir yanına bakına bakına/ Biri etine saplamasın diye tuncu/ Tam o sırada Meriones saldı oku üstüne/ Vurdu onu sağ kalçasından/ Kemiğin altından geçti ok, deldi sidik torbasını/ Olduğu yere devrildi arkadaş ellerine/ Soludu canını, bir solucan gibi serildi yere/ Aktı kanı kara kara, ıslattı toprağı/ Ulu yürekli Paphlagonlar çevresine üşüştüler/ Koydular arabaya, götürdüler kutsal İlion'a/ Hepsinin içi kan ağlıyordu/ Babası da gidiyordu göz yaşı döke döke/ Hiçbir karşılık alamayacaktı oğlunun ölümüne/ Paris görünce Harpalion'un ölüsünü/ Yüreğinde büyük öfke duydu/ Harpalion, bunca Paphlagonlu arasında konuğuydu onun/ İşte bu yüzden içerledi, saldı tunçtan okunu”. Troialılar'ın, Anadolu'nun kuzeyinde, Karadeniz kıyılarında yaşayan Paflagonialı Enetler'e büyük saygı duyduğu ve değer verdiği Paris'in bu davranışıyla anlaşılabilir.

Bugüne kadar edinebildiğimiz bilgiler doğrultusunda, M.Ö. 1200'lerde, Anadolu'nun en batı ucunda, Çanakkale Boğazı girişinde yer alan ve zenginliğinin doruğuna ulaşan Troia'da, efsanelerin Troia kralı Priamos'un oğlu Paris'in Sparta Kralı Menelaos'un karısı Helena'yı hazineleriyle birlikte kaçırmasından kaynaklandığını anlattığı, uzmanların ise ciddi ekonomik nedenlere dayandırdığı Troia Savaşı yaşanmıştı. Bundan yaklaşık bir asır öncesinde de, Akdeniz'in doğu yakasındaki topraklar yüzünden bölge hakları birbirine düşmüş, savaş Anadolu'yu hakimiyeti altına almış olan Hititler'le Mısırlılar arasında kesin olarak kimin kazandığı anlaşılamadan imzalanan Kadeş Antlaşması'yla sonlanmıştı. İşte tam bu dönemde, Tuna Vadisi ile Adriyatik kıyıları arasında yer alan İllirya'da yaşayan Enetler ile komşuları Traklar'ın boğazlar üzerinden Anadolu'ya doğru akmaya başladıkları anlaşılmaktadır. Bu halkların Frigler'in müttefiki olduğu da bilinmektedir. Ancak, Kadeş Savaşı'ndan önce Hititler'e destek amacıyla mı Anadolu'ya geldikleri, yoksa anlaşmanın ardından Hititler'in güçsüzleşmesinden yararlanarak mı buraya akın ettikleri konusu halen uzmanlar arasında tartışılmakta, araştırılmaktadır. Çünkü, bilindiği gibi pek çok Anadolu halkı ile ittifak yapan Frigler Hititler'in hakimiyetine bu yüzyıl içinde son vermişlerdir.

 

KUTU –2

 

M.Ö. 1800'lerden itibaren Anadolu'da “at”ın kullanıldığı, Hititler'in de Kadeş Savaşı'na iki tekerlekli at arabalarıyla katıldıkları bilinmesine rağmen, Troia'da, Troia VI'dan önce hiçbir şekilde “at”ın izine rastlanılamamış olması, ancak VI-VII/a katmanlarında (Troia Savaşı'nın yaşandığı düşünülen dönem) bol miktarda at kemiği bulunması, 2004 kazı döneminde de, Troia VI katmanında bir tepecikte, küçük bir rampanın bitimindeki yapı kalıntısında Geç Tunç Çağı'na ait bir gem parçasının ele geçmesi akıllara “Demir Atlılar” olarak ünlenen Paflagonialı Enetler'i getirmektedir. Ayrıca, bu halkın Venedik Lagünü çevresine yerleşip M.Ö. II.y.y.dan itibaren Roma egemenliğine girmelerine kadar geçen süre içinde “at” kültürüne sahip oldukları ele geçen Roma dönemi öncesi buluntulardan anlaşılmaktadır.

 

 

Roma'nın kurucusu kabul edilen Troialı Aeneias ile kuzey İtalya'nın Veneto bölgesinde yaşayan Venetler'in atası ve Padova kentinin kurucusu olduğuna inanılan Troialı Antenor'a gelince... İliada III.bölüm, 203-224 ve VII. Bölüm 347-360'da anlatıldığına göre; Priamos'un danışmanlarından olan bilge kişi Antenor, savaş başlamadan önce Helena'yı geri alabilmek için Odysseus ile birlikte Troia'ya gelen Sparta kralı Menelaos'u kendi evinde konuk etmiş ve Helena'nın iadesi için ısrarcı olmuştur. Bu nedenle, Troialılar tarafından ihanetle suçlanmıştır. Öteden beri bu zengin ve ihtişamlı kentin yönetimi için kuzeni kral Priamos'la çatışan ve Helena konusunda Antenor'la birlikte hareket eden Aeneias da bu suçlamadan nasibini almıştır. On yıllık kuşatmanın ardından 51 gün süren kanlı çarpışmalarda Troia'da kralların ve diğer liderlerin tamamı ölürken sadece bu ikisinin hayatta kalmış olması dikkat çekicidir. Sofokles, Troia Akhalar tarafından zapt edildiğinde, Antenor'un evinin önüne “bu ev yağmalanmayacaktır!” anlamına gelen bir leopar postu bırakılmış olduğundan söz eder. Bunda, Menelaos'un gördüğü misafirperverliğin etkisi olmuş olsa gerek ki, tıpkı babası ve oğluyla Troia'dan kaçan Aeneias gibi Antenor da, sağ kalan Enetlerle Troialılar'ı arkasına alarak karısı ve oğullarıyla birlikte Ardiyatik'in kuzeyine kadar sağ salim gidip İtalya topraklarına yerleşmiştir.

Günümüze kadar ulaşan ve asırlardan beri dilden dile aktarılan bu efsanelerin gerçeklere ne denli yakın olduğu konusu yüzyıllardan beri tartışıla gelmektedir. Troia'nın bulunduğu Hisarlık tepesi yüzyıllar boyu çeşitli araştırmacıların ilgisini çekmiş ve 1785'te Fransız Lechevalier, 1820'de Alman Franz Kauffer, 1822'de İskoç Charles Maclaren, 1860'lardan itibaren de İngiliz Frank Calvert tarafından pek çok çalışma yapılmış olmasına karşın, Troia'yı gerçek anlamda ilk keşfeden ve 1873'de Priamos'a ait olduğunu sandığı Troia II hazinelerini de ele geçiren Schliemann olmuştur. 1889 Aralık ayında I.Hisarlık Konferansı, 1890 Mart'ında da ikincisi düzenlendikten sonra Dörpfeld'in Troia çalışmalarına katılmasıyla araştırmalar bilimsel olarak tüm Ege ve Anadolu topraklarında sürdürülmüş, 1900'de Minos uygarlığına ait kalıntılar, 1906'da da Hititler'in başkenti Hattuşa keşfedilmişti. 1910'da Amarikalı arkeolog Blegen de çalışmalara katılıp 1932-38 arası Troia kazılarını yöneterek bilimsel raporları yayınlamıştı. Bu tarihte ara verilen çalışmalar, 1972'de İlkçağ araştırmaları için Anadolu'ya gelen Alman bilim adamı Manfred Korfmann tarafından 1988 Nisan ayında yeniden başlatıldı ve her yıl düzenli olarak sürdürülen kazılarda efsaneleri gerçeğe dönüştüren pek çok buluntu ele geçirildi. 1995 kazı sezonunda, o güne kadar hiçbir yazılı kaynağa rastlanmayan Troia'da, Korfmann tarafından Luwi diliyle yazılmış bir mühür ele geçirildi. M.Ö. 12.y.y. sonuna tarihlenen, 2 cm. çapındaki bu küçücük nesne bilim dünyasını temelinden sarsmaya yetti. Daha önceleri Troia ile fazlaca ilgilenmeyen Hititologlar, bu mühür sayesinde özellikle Alaksandu Anlaşması'nda sıkça sözü edilen yerin burayla bağlantılı olabileceğini tartışmaya başladılar. 1996 Yılında Frank Starke, Hitit belgelerinde pek çok kez yer alan Wilusa'nın Homeros'un İliada'sına konu olan mekanla, yani İlios/İlion'la, yani Troia'yla aynı yer olduğunu kanıtlamayı başardı. Bu gelişme, 2000 yılı Temmuz ayında İtalya'da, Cenova'da yapılan geniş katılımlı Homeros Kongresi'nde Homeros araştırmacıları kadar Hititologlar tarafından da dünya çapında kabul gördü. Ayrıca, Prof. Korfmann o güne kadar tamamen Yunan kültürünün uzantısı olarak düşünülen Troia'nın Anadolu kültürü ile sıkı bir bağ içinde olduğunu da kanıtlamış oldu. Burası, “Homeros'un Troia'sı”ydı. Efsaneler gerçeğe dönüşüyordu...

 

KUTU -3

 

Titus Livius, Roma tarihini anlatırken şöyle der: “İnsanlarla tanrısal şeyleri karıştırmak ve böylece şehirlerin başlangıçlarına bir değer katmak eski insanların imtiyazlarındandır”.

Uzmanların görüşüne göre, İliada'da tanımlanan pek çok öge gerçekle bire bir uyuşmaktadır. Troia'nın, savaşın yaşandığı dönemde çok büyük bir kent olduğu son kazılarda tespit edilen “aşağı kent” savunma hendeğinden kesin olarak anlaşılmaktadır. Özel yöntemlerle yapılan tespitlerde geniş bir araziye yayılan aşağı kentin ızgara planlı yerleşimi, düzenli sokakları ve yapıları (toprak altında) net olarak görülebilmektedir. Evlerin altında gömülü bulunan devasa erzak küpleriyle dev sarnıç kuşatma döneminde halkın su ve yiyecek ihtiyacını karşılamak üzere hazırlanmış olmalıdır. İliada'daki tüm bitki isimleri bugünkü florayla uyuşmaktadır. Anılan hayvanların neredeyse tümünün kemikleri ele geçirilmiştir. İda'nın tepelerinde, birinden sıcak diğerinden soğuk su akan iki kaynaktan hala sular akmaktadır. Ve, bu efsanevi savaştan kurtulup Veneto bölgesine ulaşan, burada M.Ö. 1184 yılında Padova kentini kuran, Venetler'in atası Antenor'un anıt mezarı halen bu kentte vilayet binasının hemen önündeki Antenor Meydanı'nda bulunmaktadır.

 

Sonuç olarak, pek çok tanrısal ögeyle ve doğadışı olaylarla süslenerek bir savaş destanı olarak sunulan İliada'da Homeros'un anlattıkları olsun, Livius ve Vergilius gibi ardıllarının aktardıkları olsun temelde, hepsi birer gerçekliktir ve Venedik'le Padova'yı içine alan Veneto bölgesinde olduğu gibi, gerek İtalya'da gerekse Avrupa'nın pek çok yerleşim bölgesinde kentlerin tarihi Anadolu'ya bağlanmaktadır. Başka bir deyişle; Avrupa'nın kökleri Anadolu'dadır. Ya da, şöyle ifade edersek; Akdeniz uygarlıklarının kesişme noktası Anadolu, kilit noktası da Troia'dır.

 

KUTU -4

 

PAFLAGONİA PROJESİ

Bu bilgiler ışığında, Veneto bölgesinden araştırmacı Dr. Ugo Silvello, “Demir Atlı” atalarının 3200 yıl önce kat ettiğine inanılan yolu günümüzün demir atlarıyla, yani bisikletlerle tam ters yönde pedal çevirerek yeniden kat etmeyi ve bu sayede dünyanın dikkatini Homeros gerçeğine çekmeyi amaçlayan “Paflagonia Projesi” ni tasarladı ve 29 Temmuz- 17 Ağustos 2001 tarihleri arasında 2974 km.lik yol, Veneto bölgesinden yaş ortalaması 48 olan beş bisikletçi tarafından başarıyla tamamlandı. Padova'da Antenor'un anıt mezarının önünde başlayan yolculuk Troia ziyaretinin ardından ata toprağı Paflagonia'nın merkezi Bartın'da sona erdi. Projenin sloganı olarak seçilen cümle şöyle idi: “Demir Atlarla Ayrıldılar.../ Bisikletleriyle Geri Dönüyorlar.../ Veneto'dan Paflagonia'ya.../ Köklere Dönüş”.

 

Emel ALTAN EGE

www.ikiem.com / egeemel&hotmail.com

6 Ekim 2005

Not: Konu ile ilgili fotoğraflar www.paflagonia.supereva.it sitesinden alınabilir.