AVRUPA'NIN ANASI "ANADOLU"


1997 Yılında yaşamını yitiren araştırmacı- yazar Helmut Uhlig, Ana Tanrıça motifinden yola çıkarak kaleme aldığı eserine bu adı vermiş. Kitabında, Anadolu'yu, Avrupa'nın anası kabul ediyor ve bunun gerekçelerini de ayrıntılarıyla açıklıyor. Kibele'den Artemis'e, ondan da Meryem Ana'ya uzanan çizgide Meryem Ana'yı "eski Doğu ve Anadolu'nun, Batılı ülkelere armağan ettiği, 'ana'ya özgü geçmişin bize kalan son örneğidir", diye tanımlıyor. "Erkeklerin savaşçı ve zorba, kadınların ise ezilen ve erkeğe bağlı oldukları döneme kadar bize eşlik eden, daha önce rastladığımız "Büyük Anne", bu bütünlüğün bir yansımasıdır. O zamanlar Asya ve Avrupa arasındaki farklılığın Doğu ve Batı arasında 1989 sonbaharına dek süren politik ayrılıkta olduğu gibi ortadan kaldırılması gerekir. Bunları biz, zihniyet ve yaşama bakış, gerçekler ve yaşamdan beklentiler arasındaki farklılıklar olarak da biliyoruz. Bu konuda Batılı politikacıların ne kadar duyarsız olduklarını, 18 Aralık 1989'da Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmek için yaptığı başvurunun, A.B. tarafından geçici olarak geri çevrilmesiyle ilgili haberler de kanıtlamaktadır", diyor ve kitabın finalinde şu cümleye yer veriyor: " Bugün kim eski Anadolu'nun Avrupa uygarlığının oluşmasındaki "ana" rolünü ve bunun için ona tüm Avrupa'nın borçlu olduğu gerçeğini soğukkanlılıkla düşünüyor? Belki de bu karar, burada açıkça görüldüğü üzere, kendi köklerini, kendi geçmişini unutan Avrupa ile ilgili tüm konuşmalara, Avrupa'nın birliği ile ilgili harcanan çabalara - " Avrupa Evi" için - duyulan kuşkunun belirgin bir kanıtıdır".

Evet, kendi köklerini, kendi geçmişini unutan Avrupa... Eğer yazarımız, kitabının Yasemin Bayer'in çevirisiyle Telos Yayıncılık tarafından piyasaya sunulduğu Ağustos'2001 tarihinde henüz yaşıyor olsaydı, eminim finaldeki bu cümleleri üzerinde bir kez daha düşünür ve hatta değiştirirdi. İlginçtir, bu kitap raflardaki yerini aldığında, geçmişini hatırlayarak, köklerini arayan bir avuç insan, tam 2764 km.lik yolu pedal çevirerek kat etmek üzere yola çıkmışlardı bile. "PAFLAGONİA PROJESİ" adını verdikleri çalışmayla PADOVA-TROYA-BARTIN arasındaki turu, sembolik biçimde "köklere dönüş" olarak yorumlayan, Henetler'in torunları Veneto'lu İtalyanlardan söz ediyorum. Onlar, uzun araştırmalar sonucu köklerinin burada Anadolu'nun bağrında olduğunu keşfettiler ve heyecanla geride bırakmış olduklarını kucaklamaya koştular. Peki ya bizler,onları aynı sıcaklıkta karşılayıp, kucak açtık mı? Açacak mıyız? "Avrupa Evi" nde bizim de bir "oda"mız olsun diye olmadık şirinlikler yapacağımıza, kollarını açmış bize koşan "kuzenler"e, "adamlar kendi geçmişlerini arıyorlar, bize ne..." yerine "Anadolu şimdi bizim, ama geçmişi hepimizin. Gelin, birlikte araştıralım, geçmişimizi hep birlikte kucaklayalım", diyebilecek miyiz? Yoksa "Avrupa bizim, size burada yer yok!" denmesini mi kabulleneceğiz?

EMEL (ALTAN) EGE 3-1-2002