"BADEMLİ KÖY" ÜN MUHTARI


Tarih kitapları Troia'nın tam dokuz kez kurulup yok olan bir kent olduğundan söz eder. Oysa, şimdi durum biraz faklı...

Bir süre önce, Korfmann ile yöreyi gezerken, olanca ciddiyetiyle bana dönerek, "Onuncu Troia'yı görmüş müydünüz" sorusunun ardından cevabımı beklemeden muzipçe gülerek, "Bademli Köy'ü bilir misiniz" diye sorması şaşkınlığımı artırmıştı. Ancak, zeytin ağaçlarının yanındaki toprak yolu geçip, alçak duvarla çevrelenmiş kamp yerinin kapısındaki tabelayı görünce ne demek istediğini anlamıştım. Toprak zemine çakılmış tahta tabelada "Bademli Köy" yazıyordu.

Arabayla kapıdan geçip tek katlı minik ahşap kulübelerin arasında dolaşmaya başladık. "Troia'da kurulan son şehir işte bu" dedi, son derece sıcak bir ifadeyle. Düzenli dizilmiş sokakların başına isim tabelaları yerleştirilmiş. Meydandaki büyücek kulübenin önüne "Hükümet Konağı" yazmışlar. Köyün yönetimiyle ilgili önemli kararlar burada alınıyor anlaşılan. Yukarı doğru çıkan sokağın başında "Osman Sokak" tabelası var. Sondaki kulübeyi göstererek "işte muhtarın evi de bu", " peki muhtarın kim olduğunu biliyor musunuz", diye sordu. Biraz önce, randevuya beş dakika erken geldiğimiz için bizi nazikçe uyaran, o beş dakika içine yazması gereken faks metnini hazırladıktan sonra yanımıza gelen, ciddi ve otoriter bir bilim adamının ardarda espriler yapması beni git gide şaşırtıyordu. "Bu köyün muhtarı benim", dedi keyifle. Diğerlerinden hiç farklı olmayan mütevazı kulübeyi arkamızda bırakıp köyün arka mahallerine doğru ilerledik. Buradaki meydanda çadırlar kurulmuştu. Korfmann, onları işaret edip, " işte burası da bizim çingene mahallesi" dedi gülerek. Sağa sola gerilmiş iplerde çamaşırlar asılıydı. Anlaşılan o gün köyün çamaşır günüydü. Aşağı tarafta şalvarlı kadınlar odun ateşi üzerine yerleştirdikleri kocaman kazanın içinde kaynattıkları çamaşırları yerdeki büyük leğenlerin içinde elleriyle çitileyip, bir kısmını da eski bir merdaneli makineye atarak yıkıyor, sonra da bu iplere asıyorlardı. 31. Dönem kazı çalışmaları için 12 ülkeden gelen 64 kişilik bu kocaman ailenin reisi, Bademli Köy'ün muhtarı, çamaşır yıkayan kadınlara tek tek isimleriyle hitap ederek "kolay gelsin" diyor ve bana dönerek kazılara başladığından beri hep aynı kişilerle çalıştığını anlatıyordu. Bademli Köy'ün girişinde, gün batımına hakim bir noktaya yerleştirilmiş tahta oturma yerlerinde de akşam yemeği sonrası günlük sohbetler yapılıyormuş. Konularının Troia'dan başka bir şey olması mümkün mü?

Köy çıkışı yemekhane önünde arabasını durduran Korfmann, bu kez yine yıllardır birlikte çalıştığı ahçı kadınlara isimleriyle seslenerek, aşağıda güneşin altında çalışan işçilerinin ihtiyacı olacağını düşündüğünden soğuk su istedi. İşçilerini de tek tek isimleriyle çağırıp yapılmasını istediği her şeyi güler yüzle ama son derece otoriter bir ses tonuyla ardarda sıraladı. "Burada tek bir çöp bile görmek istemiyorum" deyişinde derinden hissedilen bir kararlık vardı ve bu işlerin bunca yıldır aynı kişilerle ve aynı düzen içinde nasıl götürüldüğünü net biçimde ortaya koyuyordu. Bademli Köy, buram buram saygı ve sevgi kokuyor, çalışmalar gerek bilimsel gerek yönetsel açıdan tıkır tıkır yürüyordu.

Troia, 1988'den bu yana aynı ekiple, aynı düzenle yapılan çalışmalar sayesinde hak ettiği yere kavuşmak üzere. Bunda en büyük pay, Bademli Köy'ün tatlı-sert muhtarı, Türk dostlarının sevgili Osman Hoca'sı, bilim dünyasının değerli profesörü Manfred Kofmann'a ait.

Teşekkürler Osman Hoca...Troia'nın Anadolulu olduğu gerçeğini tüm dünyaya öğrettiğin için, gerçek bir liderle yapılan ekip çalışmasının başarıya ulaşmada "olmazsa olmaz" en önemli şart olduğunu gösterdiğin için, saygının sevgiyle büyüdüğünü vurguladığın için, her şey için teşekkürler...


EMEL (ALTAN) EGE 8 EKİM 2002