CAM OCAĞI

Tarihin bilinen en eski sanatlarından biridir cam. Kimileri binlerce yıllık batıklardan, kimileri toprak altından çıkarılmış paha biçilmez örnekler süsler dünya müzelerini. Renkleriyle, incelikleriyle, bazen de desenleriyle izleyenleri hayrete düşürür bu örnekler. Kimilerinin efsanevi öyküleri vardır, dilden dile anlatılagelen.

Şu ana kadar edinilen bilgiler, camın ilk kez M.Ö.3.binde Babil'de yapıldığını gösteriyor. Sonraki örnekler ise, Mısır ve camın çeşitli mineral katkılarıyla farklı renkler aldığı Roma dönemine ait. Üfleme çubuğu M.Ö. 1.y.y.'da bulunmuş ve cam yapımında önemli bir kilometre taşı olmuş. Ana madde, tercihen Akdeniz kumuymuş. Doğu- Batı ticaretinin kilit noktası haline gelen İstanbul, ünlü cam ustalarına ve camın en güzel örneklerine sahipken, 1204 Latin işgali sırasında sahip olduğu tüm hazinelerle birlikte, değerli ustalarını da Venediklilere kaptırmış. 1224'den itibaren Venedik, cam endüstrisinde zirveye çıkmış. 1271'de, cam imalatına belli kurallar ve standart getirilerek, 1291'de Murano adası sadece cam atölyelerine tahsis edilmiş, cam ustaları loncası kurularak, üyelerin isimleri tek tek kaydedilmiş. Artık Venedik, dünyanın cam merkezi olmuş. Rivayete göre, o kadar özel kadehler yapılmaya başlanmış ki, içine tek damla zehir atıldığında hemen parçalanıveriyorlarmış. Tabii bu, özellikle düklerin, padişahların, kralların pek ilgisini çekmiş. Bir de özel hançerler yaparmış Murano'da yaşayan Venedikli ustalar. Metal kılıf içindeki bu cam hançerler, bir kere saplandı mıydı bedene kurtuluş olmazmış. Çünkü jilet keskinliğindeki cam, incecik olduğundan içerde parçalara bölünür, asla çıkartılamadığından yaşatmazmış düşmanı. Murano tüm Avrupa'ya cam ihraç ederken, bir de aynaları katmış listeye. Ancak, cam ustalarını elinden kaçırmaktan korkan Büyük Konsül, ustaların adadan ayrılmasını kesin olarak yasaklayıp, ölüm cezası bile koymuş. Buna rağmen bazılarının kaçmasına engel olunamadığı, Bohemia camlarının ünlenmesiyle ortaya çıkmış.

Sultan III. Selim, Türk cam sanatının gelişimine ivme kazandırmak amacıyla, Mehmet Dede isimli bir Mevlevi'yi Venedik'e, Murano Adası'na göndermiş. Dönüşünde de, Beykoz cam atölyelerinin kurulmasını sağlamış. Bundan böyle de, "Filigrano", yani çizgi tekniği, Beykoz'da Çeşm-i Bülbül olarak ünlenmiş.

Şimdilerde, Beykoz'da bambaşka bir hareketlilik yaşanıyor. Yepyeni bir "CAM OCAĞI" kuruldu. Burada, dünyanın önde gelen cam sanatçıları, Türk camcılığını dünya camcılığı ile buluşturacak, bu sanata ilgi duyanlara eğitim verirken, kültürlerarası yakınlaşmayı da sağlayacak. Kurslar ilk etapta, onbeşer günlük altı dönem olarak planlanmış. Eğitim dili İngilizce.Yeşillikler arasına kurulan kampüste 48 öğrenci kapasiteli 20 odalı yurt binası da yer alıyor. Sınıflar 6- 10 kişilik.

Cama hayat vermek, camı sanata dönüştürenler arasına katılmak isterseniz www.camocagi.org'u tıklayın. Hayallerinizi korların kızıllığından şeffaf güzelliklere dönüştürmek için...

EMEL (ALTAN) EGE 17 Mayıs 2002