"Dokundukça bizim olanlar veya yitip
gidiverenler". Bu cümle, İFSAK'tan Berna Kuleli'nin İstanbul
Saydam Günleri'nde sunduğu "Bir Şehre Dokunmak" başlıklı
dia gösterisinin ana temasını özetliyor. Geçmişin İstanbul'una yapılan
nostaljik turda, kimi zaman o günlerden kalan kırık dökük izlere
dokunuverirken o döneme aidiyet duygusunu yaşıyor, kimi zaman da
yitirdiklerimizin acısını içimizde, yüreğimizin derinliklerinde
hissediyoruz, diaları izlerken.
........................
Troia'yı ilk ziyaret ettiğimde henüz bir ilkokul öğrencisiydim.
En çok sunağın bulunduğu bölümden etkilenmiştim. Orada yaşanmışlıklar
üzerine uzun uzun düşündüğümü net olarak hatırlıyorum. O törenleri,
kurban olarak seçilen genç bedenleri, çevredeki ihtişamlı yapıları
hayal ederek gezmiştim tüm kalıntıları. Diğer pek çok insanın ise,
bunları anlamsız taş yığınları olarak değerlendirip, geldiklerine
pişman olduklarına şahit olmuştum. Sanki kent, Schliemann hazineleri
toparlayıp götürdükten anlamsız bir harabeye dönmüştü. Sanki burası
muhteşem bir geçmişin izlerini sadece o altın parçalarında taşıyordu
da onları kaybettikten sonra değersiz bir ambalaj malzemesi haline
gelmişti. Sanki önemli olan sadece hazineleriydi de Troia bir hiçti.
Troia'nın gerçek değeri yıllar yıllar boyunca ne yetkililer, ne
de halk tarafından asla anlaşılamadı. Troia unutuldu. Kimse Troia'nın
taşlarına dokunup "bizim" demedi. Bir türlü anlamlandıramadığı
için sahip çıkmadı, sevemedi, korumak için çaba göstermedi. "Bizim"
olamayanlar da kısmen "yitip gidiverdi".
........................
Homeros, o uzayıp giden dizelerde kentin ihtişamını, dönemin özelliklerini,
insanları anlata anlata bitirememişti. Savaşı, katılan halkları
en ince detayına kadar tasvir ediyordu. Giysilerden silahlara, atlı
arabalardan sunulan yemeklere kadar her şeyi bir bir gözler önüne
sermişti, ama yüzyıllar boyu onun anlattıkları için sadece bir "düş"
dediler. Oysa hepsi "gerçek"ti.
........................
Korfmann ( nam-ı diğer Osman Hoca), hayatının en verimli yıllarını
Troia araştırmalarında geçirdi. Bulduğu her parçada, İliada gerçeğe
bir adım daha yaklaşıyordu. O, Troia'nın sırlarını, Schliemann'dan
çok daha bilinçli ve tamamen bilimsel çalışmalarla tek tek ortaya
çıkarırken arkeolojiye katkısı hayli tartışılan o insanla aynı inancı-
Homeros'un İliada'sının bir hayal ürünü olmayıp gerçek olduğu inancını-
paylaşmaktan da geri durmadı. Bu nedenle, birkaç arkadaşı ile birlikte
hazırladığı, çok hoş fotoğraflar ve çizimlerle süsleyip yayına hazırladığı
Troia kitabının adını "Düş ve Gerçek" koydu.
.......................
"Düş ve Gerçek- TROİA" isimli kitap nihayet, Homer Kitabevi
ve Yayıncılık tarafından Türkçe'ye çevrilerek yayımlandı. Geçtiğimiz
yıl Almanya'da (Almanca) piyasaya sunulduğunda binlerce okuyucuya
ulaşmış ve müthiş ilgi görmüş, ardından pek çok insanın Troia'yı
ziyaretine neden olmuştu. Aynı isimle açılan serginin ziyaretçi
sayısı da çok kısa süre içinde milyonlarla ifade edilen bir rakama
ulaştı. Avrupa insanı geçmişinin izlerini Troia'da arar oldu. Çünkü
onlar önce okuyup Troia gerçeğini anladılar, öğrendikçe müthiş bir
heyecanla benimsediler, sergilenen objeleri tanıdıkça kendi kültürlerinden
izler yakaladılar, şimdi sonsuz bir merak duygusuyla gerçek mekanı
görmeye koşacaklar. Düşler gerçek olacak. Onlar, o kalıntılara bakarken
sadece taş toprak yığınları görmeyecekler. Okuyup öğrendikleri bir
çok detayı kafalarında canlandırıp, yerli yerine yerleştirerek atalarının
da bir dönem yaşamış olduğu mekanı yeniden yaratacaklar, düşsel
anlamda...Peki ya biz? Beş bin yıldır yanı başımızda duran bu taş
toprak yığınının (!) muhteşem bir tarih olduğunu ne zaman algılayacağız?
Okumadığımız için bilmiyoruz, bilmediğimiz için sevemiyoruz, sevmediğimiz
için de sahiplenip koruyamıyoruz. Bu kitap, bu nedenle bizlere müthiş
bir fırsat veriyor. Abartılı fiyatı, kitabın tek tek evlere girmesine
muhtemelen imkan tanımayacak, ama bazı kurumların bütçelerinden
ayıracakları payla onun kütüphanelerinde yer almasını ve öncelikle
Çanakkaleliler tarafından okunmasını sağlamaları gerek. Troia, dokundukça
bizim olsun, tamamen yitip gidivermesin diye....
EMEL (ALTAN) EGE 3- 02- 2002