GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE

Vahşeti izlemekten haz duyan yüce imparator Neron, ihtişamlı konutuna yakın bir yerde inşa ettirdiği ahşap amfiteatroda çeşitli eğlence ve yarışmaların yanı sıra insanların birbirleriyle ya da iri cüsseli etoburlarla dövüştürüldüğü kanlı gösteriler düzenlenmesini de buyurmuştu. 64 Yangınında Roma'yı ateş topuna döndüren alevler, burayı yok edince, imparatorun ardılları, aynı yerde yenisini yapmakta gecikmediler. Dıştan 188 x 156 metrelik bir alana oturan yapının adı cüssesine yaraşır biçimde "Colosseum" olmuştu. 50-60 Bin seyirci bu devasa yapının 86 x 54 metrelik arenasında, saatler süren ve mutlak ölümle sonuçlanan vahşi ve alabildiğine kanlı dövüşleri izlerken zevk çığlıkları atarak kendilerinden geçerlerdi. İmparator ve sülalesi, arenaya en hakim noktaya yerleştirilmiş camekanlı özel bölmede, en kaliteli şaraplar eşliğinde sunulan muhteşem ziyafete, canhıraş çığlıklarla, kıpkırmızı kana boyanan insan bedenlerinin iç acıtan görüntüsünün eşlik etmesinden hiçbir rahatsızlık duymazlar, aksine hazzın doruklarında gezinirlerdi. Arenada bulunan özel bir sistem sayesinde, zaman zaman burası dev bir havuza dönüştürülür, sembolik savaş gemilerinde ölümüne deniz savaşı tatbikatı yapılırdı. Dövüşten kaçıp suya atlayanları ise, timsahların keskin dişleri birkaç saniye içinde parçalayıverirdi. Yaşayanlar için sonu kaçınılmaz biçimde "ölüm" olan bu akıl almaz vahşilikteki oyunlar, izleyenler için sonsuz zevkli bir eğlence demekti. Neyse ki, M.S. 4.y.y. sonunda bu insanlık dışı uygulamadan vazgeçildi.

Geçildi geçilmesine ama, insanoğlu 21. yüz yılı yaşarken bile, "insanın insanı kırması" teması üzerine şekillenmiş oyunları zevkle izlemekten vazgeçemedi. Bedensel acı yaşatılmasa da ruhları derinden yaralayan, takım ruhunu, birlik, beraberlik, kardeşlik, dostluk, bir amaç uğruna ortak mücadele olgusunu tümden yok eden yarışmalar akıl almaz biçimde izlenme rekorları kırıyor. Milyarlarca liraya mal olan organizasyonlarda, "birileri birilerini gözetlerken", arenalarda güçsüzün parça parça edilmesini zevkle izleyen zihniyetten hiç mi hiç farkı olmayan bir görünüm sergileniyor. 2000 Yıl öncesinde ortak bahislerle kazanılan paralar, günümüzde modernize edilmiş şekliyle cep telefonlarının kısa mesaj servisleri aracılığıyla toplanıyor. Bir insanın bir süreliğine de olsa bir arada yaşamayı becerebildiği, bir şeyleri paylaştığı arkadaşını bir kalemde silmeye zorlanmasıyla, kovan da, kovulan da içinden çıkılması zor bir ruh haliyle kıvranıp duruyor. Tıpkı, gladyatör okullarında uzun süren eğitim dönemlerinden sonra arenaya çıkmaya zorlanan iki eski dostun çaresiz birbirlerini öldürmeye boyun eğmesi gibi. Birinde, gözyaşı, salya-sümük içinde vicdan azabıyla kıvranan "seçilmiş" - yarışmadan elenmenin öfkesiyle ağzına geleni söyleyip, tüm kirli çamaşırları ortaya döken "atılmış" ikilisi, diğerinde öldürmezse öleceği kesin karara bağlanmış, kandan ve terden ıpıslak olmuş bir bedenle tozlara bulanmış, çaresizlik içinde mızrağını arkadaşının böğrüne saplarken elleri titreyen ilkel zihniyetin kurbanları. İkisinin arasında izleyici psikolojisi olarak hiçbir fark yok.

Geçmişten günümüze, koskoca iki bin yılın tek getirisi, finalinde paramparça cesetler olmak yerine yaralı ruhlara sahip bedenlerle durumu kurtarabilen zavallıların yarışma görüntülerinin, en fazla 50-60 bin kişiye bu "zevki" tattırabilen amfiteatrolardan , 50-60 milyona ulaşabilen televizyonlara taşınmış olması.

EMEL (ALTAN) EGE 16-1-2002