|
|
|
|
Günlerdir kafamın içinde geziniyor Ali Çetintaş'ın
cümleleri:" Kişisel tarih anlayışımız yok! Geçmişe baktığımızda
bir halt göremiyoruz çünkü. Çünkü; geçmiş ve tarih ta en baştan,
arayan içindir. .... Lisedeki öğretim, yok ezbercilik falan filan
hepsi hikaye. Daha fazla isteyen daha fazla aldı hep. Bu tarih içinde
de tarih konusunda da böyledir!"
Ali Çetintaş, Trakya Üniversitesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı'ndan
hocaları tarafından Düş ve Gerçek: "Troia" adlı etkinlikte
Türklerin tarih içinde Troia'ya sahip çıkıp çıkmadıkları konusunda
ileri sürülen karşıt görüşlerle bağlantılı olarak düşüncelerini
yazıyla açıklamaları istenen 24 öğrenciden biri. Arkeoloji ve Sanat
Dergisi'nin 109-110. sayısının Yorum başlıklı bölümünde yayınlanmaya
değer bulunmuş dört yazıdan biri olan yazısına Yorgo Seferis'in
"Heykeller yıkıntı değil, biziz yıkıntı olan" deyişiyle
başlıyor. Sonra, "Ben, Homeros'u Montaigne'den keşfettim. Peki,
neden Montaigne'den öğrendim Homeros'u ve neden yerli bir yazardan
tanımadım?!" diye soruyor. "Homeros'la uğraşmaya başladığımda
17 yaşındaydım" deyişindeki gururun haksız yere olmadığı, yazısında
söz ettiği şair ve yazar adlarıyla kullandığı terimlerden net biçimde
anlaşılabiliyor. Genç yaşına rağmen (sanırım 20'li yaşların çok
başında) usta bir eleştirmen edasıyla kaleme aldığı yazıda, yine
bir ustalık örneği olarak, Troia'nın adını anmaksızın Troia üzerine
ileri sürülmüş olan görüşleri bir güzel yorumluyor. Gerçekten çok
ustaca! Ama benim asıl takıldığım, yazımın başında aktarmış olduğum
final paragrafı. "Daha fazla isteyen daha fazla aldı hep"
deyişinde, bahanelerin arkasına sığınmayı adet haline getirip, "armut
piş, ağzıma düş"anlayışına gönül vermiş hazır-lopçulara bir
gönderme sezinledim.O istemiş ve almış anlaşılan. Böyleleri almaya
-yanlış anlaşılmasın okumaya, öğrenmeye, kafalarını doldurmaya-
hiç doymaz. Paket kağıtlarının üzerinde bile okunacak bir şeyler
ararlar hep, bulurlar da.Yokluk, yoksulluk kimin umurunda.
Bugün, havanın güzelliğine dayanamayıp kendimi sokağa attığımda
kafamda Ali'nin bu cümleleriyle Erenköy'den Caddebostan sahiline
yürürken, yine o almaya doymazlardan birini gördüm. Bir ağacın gölgesinde
duvara yaslanmış okuyordu. Sokak sokak gezip toplamaya çalıştığı
eskileri koyduğu tekerlekli tahta tezgahını kaldırıma dayamıştı.
Günün hasılatı kocaman bir gazete balyasıydı ve o daha verimli bir
toplama zamanını okumaya ayırmaya tercih etmişti belli ki... Okuyordu
ve hiçbir şey olmasa birkaç yeni kelime kazandırıyordu dağarcığına.
Varoş çocuğuydu. Zengin mahallelerin çöpü de zengin olur, diye yürümüştü
onca yolu. Belki beş, belki de altı kardeşi vardı, kim bilir. Babası
hastaysa çalışamayacak kadar, ona düşmüştür eve ekmek götürmek mutlaka.
Hep böyledir. Hikayeleri hep birbirine benzer. Ama o farklıydı,
okuyordu. İlgiyle, merakla, nefes bile almaksızın...
Sevgili Ali, ne güzel yazmışsın. Okuduğumdan beri seni düşünüyorum.
Biz miydik Troia'ya ilgisiz kalan, yoksa bize aktarması gerekirken
aktarmayanlar mı? Ya da aktarmaya çalışanlar olmuştu da bizler mi
görmezden gelmeye çalışmıştık inatla? Ne olmuşsa olmuş, Troia asırlar
boyu keşfedilmeyi beklemişti sabırla, Anadolu'nun mülkiyetini ele
geçirip de kültürüne sırt çevirenlerce.
Evet Ali. Bir kente gönül verip, sabırla ve inatla on yıldan uzun
bir zamanını onun tarihini öğrenmek uğruna geçiren, kendi dilinde
kaynak bulmakta zorlanınca o kentin bulunduğu ülkenin dilini öğrenmek
için kırkında dil eğitimi almaktan çekinmeyen, bu konuda uluslar
arası bir projeye katılabilecek kadar başarılı olabilen, insana
yapılan yatırımın en gereklisi ve değerlisi olduğuna inanan biri
olarak, yaşıtları sadece günü yaşamak derdine düşüp, barlarda, lnternet
- cafe'lerde zaman öldürürken, antik yazarlardan çağdaşlara, felsefeden
tarihe, edebiyata sürekli okuyan, sorgulayan, yorumlayan, düşünen
genç bir arkeolog adayı olan sen ve senin gibi gençlerin olduğunu
bilmek bana, geçmişten geleceğe uzanan köprünün çürümeye yüz tutmuş
ayaklarına sağlam destekler eklenmeye başlandığının müjdesini veriyor.
Haklısın, geçmiş ve tarih ta en baştan arayan içindir. Bahanelerin
ardına sığınmaya gerek yok. Daha fazla isteyen daha fazla alır hep.
EMEL (ALTAN) EGE 19 Kasım 2002
|
|
| |
| |
| |
|