ZAMAN AZALIYOR

26 Mart 2002 tarihli yazımı yazarken, Yunanistan'ın Batı Makedonya Bölgesi'ndeki antik Aiani kentinde ele geçen buluntuların incelenmesi, onarılması, sınıflandırılması, korunması amacıyla yapımına öncelik verilen müze binasının detaylarını uzun uzun anlatmış ve pek çok özelliği ile Troya'ya rakip olabilecek bu bölgede yapılanlara dikkat çekebilmek için "Troya Tehlikede" başlığını kullanarak, gerçekleri vurgulamaya çalışmıştım. Yazıda ayrıca, buranın en gelişmiş teknolojik sistemlerle donatılmış laboratuar ve ofislere sahip olduğunu da belirtmiştim. Troya'nın bir an önce benzeri bir müze binasına kavuşturulması gereğini " Düş ve Gerçek Troya" kitabından aktaracağım görüşlerle bir kez daha gözler önüne sermek istiyorum.

Hans Günter Jansen 338. ve 342. sayfalar arasındaki yazısında özetle şu görüşlere yer veriyor: Troya araştırmalarının çok daha sağlıklı biçimde yapılabilmesi ve bölgenin, yazlık sitelerin ve sanayi yapılarının tahribinden kurtarılabilmesi için Türk arkeologların ve sorumluluk duygusu taşıyan az sayıdaki gazetecinin kamuoyunun dikkatini bu konuya çekmelerinin ardından 1996 sonbaharında T.C. Bakanlar Kurulu kararıyla Tarihi Troya Milli Parkı kurulmuştur. Ardından, Troya 1998 sonbaharında UNESCO- Dünya Mirası Komitesi'nin Kyoto'daki toplantısında "Dünya Kültür Mirası" listesine alınmıştır. Bu, kazı başkanlığına ve Türkiye'ye çalışmalarına aynı bilinçle devam etme yükümlülüğü getirmektedir. Bu amaçla, Troya'da yapılacak müze çok önem taşımaktadır. DÜŞ VE GERÇEK TROYA SERGİSİNDE SERGİLENEN ÇOK SAYIDA BULGU VE BULUNTU İÇİN BU MÜZE SON DURAK OLABİLİR, buluntulara kalıcı bir arşiv, bunların restorasyonu için mekan sağlayabilir.

Yine aynı kitabın 462 ve 463. sayfalarında Rüstem Aslan, şimdiye kadar yaşanan sorunları ve kaydedilen gelişmeleri özetledikten sonra, "zaman azalıyor" uyarısıyla, çalışmaların sistemli biçimde hızlandırılarak sürdürülmesi gereğine dikkat çekmiş ve " aksi halde şimdiye kadar gösterilen tüm gayretler ve çalışmalar boşa gidecek ve büyük zahmetlerle kazanılan son Troya Savaşı sonunda yine de kaybedilecektir", diyerek yazısını noktalamış.

Bu değerli uzmanların görüşlerine, Manfred Kofmann'ın kitabın giriş yazısındaki "Troya'nın arkeolojik buluntuları sonunda anayurtlarına, planlanmış ancak henüz inşası başlamamış müzeye geri dönmelidir", dileğini ve kitabın arka kapağındaki "Bu eserler, Türkiye'de modern bir TROYA MÜZESİ'nde sergilenmeyi bekliyor" cümlesini de eklemek istiyorum.

Troya için herkes böylesine, içtenlikle çalışırken Çanakkale'den yeterince ses gelmiyor olması son derece şaşırtıcı. Daha önce de yazmıştım, Paflagonia Projesi'nin fikir babası Ugo Silvello, Padova Müzesi Müdürü ile birlikte iki ay içinde İtalya'dan Türkiye'ye geliyor. Öncelikle Bartın yöresine gerçekleştirilecek kaynak aktarımı konusunda araştırmalar yapacak olan bu kişilerle, Çanakkale Müzesi başta olmak üzere, ilgili kurumların yetkilileri Troya Müzesi konusunda karşılıklı bilgi alışverişi için bir toplantı düzenlemeyi düşünmezler mi? En azından, şimdi var olan Çanakkale Müzesi'ni ve Troya'yı onlara gezdirmek için bir davet organize edemezler mi? Troya onlar için en az Paflagonia'nın merkezi Parthenios yani Bartın kadar önemli. Çünkü, ataları Henetlerin liderleri Antenor ile birlikte Anadolu'dan ayrıldıkları son nokta Troya idi. Çünkü, 2000 Temmuzunda Cenova'da yapılan Homeros Kongresi'nde, İliada'nın gerçekliği de tescillenmiş olduğundan, savaş boyunca Henetlerin bu topraklarda yaşadığı kesinleşti. Troya için yapılacaklara onların katılımı mutlak sağlanmalı. Bunun için de bir an önce somut adımlar atılmalı. Tabii, ilk adımı Çanakkale atmalı.

Zaman gerçekten azalıyor. Troya, bu kez de savaşı kaybetmemeli...

EMEL (ALTAN) EGE 15- Nisan-2002