|    | 
       
        
    
       
          | 
       
       
          | 
       
       
          | 
         
          
            
            Venedik'te, halkın geçmişe ve geleneklerine 
            sıkı sıkıya bağlı oluşu , kentin bozulmadan bugünlere ulaşmasını   
            sağlamıştır.Çoğunluğu yüzlerce yıllık saraylar,onlarca kilise,bir 
            o kadar meydan ve köprü…Hepsi,bir masal kitabının harikulade çizgileridir,sanki… 
            Nesillerden beri Venedik'te yaşayan insanlar,bu muhteşem dekorun bir 
            parçası olmanın hazzı ve mutluluğunu her daim yüzlerine yansıtırlar.Bu 
            ifade,her yıl paskalyadan kırk gün önce, Büyük Perhize başlamadan, 
            on gün boyunca çılgınlıklarla, eğlencelerle yaşanan KARNAVAL döneminde 
            çok daha belirginleşir. 
             
            KARNAVAL, Ortaçağ Venedik'indeki günlük yaşamın, günümüze yansıyan 
            sembolik bir görüntüsüdür.Dolayısıyla,soyluluk kavramına 1100 yıllık 
            dükalık dönemi (M.S.697-M.S.1797) boyunca olağanüstü önem vermiş, 
            yeni yerleşimcilere inanılmaz zorluklar çıkarıp, asla benimsememiş 
            olan, ancak Akdeniz'de yaşadığı yıpratıcı savaşların maliyetini karşılayabilmek 
            için çok yüklü (100000-200000 Altın Düka) bağışlar karşılığı,bazı 
            zengin göçmen aileleri (İspanyol Labbias ailesi gibi ) vatandaşlığa 
            kabul edip soylular arasına girmelerine gönülsüzce razı olan  Venedikliler, 
            Karnaval boyu sergiledikleri tavırla ve görüntüleriyle de farklılıklarını 
            gözler önüne sermek ister gibidirler.Herbiri usta ellerden çıkmış,simlerle 
            bezeli, nefis dantellerle süslü, harika saten tuvaletleri ve bukle 
            bukle peruklarıyla Venedik düşesleri,muhteşem kostümleri,iri tokalı 
            ayakkabıları,gösterişli şapkaları ile asilzadeleri, yüzlerini örten 
            maskelerine rağmen gözlerinden okunan gururla, birkaç yüzyıl önce 
            yaşamış atalarının yaşantılarını on günlüğüne de olsa, bugünlere taşırlar. 
            Gün, onların günüdür artık.Sabah kahvelerini Florian'da yudumlarken,o 
            gün S.Maria della Pieta'da izleyecekleri Vivaldi konserinden konuşurlar.Öğlen 
            yemekte kimin sarayına davetlidirler, acaba? Akşama mutlaka bir balo 
            vardır. Kimbilir,belki o muhteşem Kazanova da gelecektir geceye.Ne 
            müthiş heyecan! 
             
            Onlar farklıdır; yürüyüşleri, davranışları, konuşmaları(Venedik aksanı 
            ayrıcalıklıdır.) hep farklı olmuştur.San Marko meydanında kurulan 
            platformda yüzyıllar öncesinin gözde ezgileri eşliğinde   
            dansederlerken, kendilerini bariyerin arkasından hayranlıkla izleyen, 
            çoğunluğu birbirinden ilginç kostümler, maskeler veya makyajla donanmış 
            insanlara, basit,sıradan halka farklı olduklarını hemen hissettiriverirler. 
            Onlar; soylu Partecipazio,Orseolo,Dandolo,Contarini,Foscari,Mocenigo,Grimani 
            ailelerinin onbeşinci, yirminci kuşak torunlarıdır.  
            
            
            
            Pek çoğu atalarının 12.,13.,14. y.y.'dan 
              kalma, herbirinin birbirinden ilginç hikayesi olan, Büyük Kanal 
              manzaralı saraylarında doğup, büyümüşlerdir. Yaşadıkları müze-evlerdeki 
              eşyalar paha biçilmez değerde ve güzelliktedir. Venedik'te yaşamanın 
              dayanılmaz zdrluklarına(su baskınları, rutubet, fahiş rakamlara 
              ulaşan onarım maliyetleri, hergün iş uğruna katlanılan Mestre, Padova,Treviso,Jesolo 
              yolculukları, turist kalabalığının çıldırtıcı uğultusu, gondollardan 
              yükselen nameler) katlanabilmeleri, belki de yılda bir kez, on günlüğüne 
              de olsa, karnavalla birlikte yüzyıllar öncesinin o büyülü atmosferini 
              yakalayabilmelerindendir. 
               
              Bir Venedik'li günlük yaşamını hep bu tiyatro dekorunu andırır, 
              yüzlerce yıllık yapılar arasında geçirirken, kostümlerin ve maskelerin 
              sağladığı, sahnedeki tek eksiği gidermekten başka bir şey değildir. 
               
              Maske takma geleneği aslında Venedik'te 13.y.y.'dan beri varolmuştur. 
              Düklerin ve yargıçların, halkın arasına karışarak, olaylar hakkında 
              onlardan direkt bilgi toplamalarına olanak sağlayan bu gelenek, 
              ilki 1683 yılında açılan ve 1767'de kadınlara kapılarını kapayan 
              kafelere girmek isteyen kadınlar tarafından da çok benimsenmişti.Çünkü, 
              uzun siyah cübbeler ve maskeler, insanların cinsiyetlerini ve tümden 
              kimliklerini  gizleyebiliyordu.16.y.y.'da 
              tüm İtalya'yı saran Commedia dell'Arte (doğaçlama halk tiyatrosu) 
              maskelerin daha bir renklenmesine, daha bir çeşitlenmesine, farklı 
              tipler yaratılmasına neden olmuştu. Her bölge farklı bir tiple temsil 
              ediliyordu.Rengarenk baklava desenli kostümü ile zavallı uşağı oynayan 
              ARLECCHINO en sevilen Venedik karakteriydi.Yaptığı akrobatik hareketlerle 
              palyaçoyu andıran bu tip, halkı gülmekten kırıp geçirir, verdiği 
              mesajlarla da düşündürürdü..Pantalone yaşlı ve kötü kalpli zengin, 
              Colombina evinde oturan sakin ve saf bir gençkız, Brighella ise 
              kurnaz uşaktı. 
               
              18.y.y.'a kadar, her yıl eylül başından, şubat sonuna kadar altı 
              ay süren karnaval, Fransız ve Avusturya işgallerinin yaşandığı, 
              ardından Venedik Dükalığı'nın resmen sona erdirildiği (1797) ve 
              Venedik'in 1861'de kurulmuş olan İtalyan Birliği'ne katılmak zorunda 
              kaldığı (1866) dönemlerde Venedik milliyetçiliğinin sembolü sayılarak 
              yasadışı ilan edilmişti.O dönemlerde Venedikliler tarafından güçlükle 
              yaşatılmaya çalışılan bu gelenek, 1980 yılında, bütün şehrin kutlama 
              alanı kabul edilmesi, seyirci-oyuncu ayrımından vazgeçilmesi ve 
              herkesin kostümler ve maskelerle doyasıya yaşayabileceği on günlük 
              kutlama kararı alınması ile günümüze kadar kesintisiz olarak geldi. 
            
            
            
            
            Hiç şüphe yok ki, karnavalın en önemli bölümü 
              finalidir Paskalyaya kadar kırk gün sürecek olan büyük perhiz (ete 
              veda=carnem levare) öncesinin son salı gecesi, gün batımından itibaren 
              San Marco meydanını çevreleyen irili ufaklı kanallardan, sokaklardan 
              oluk oluk meyana akan maskeli, kostümlü onbinlerce insan, sabahın 
              ilk ışıklarına kadar sürecek doyumsuz eğlencenin heyecanıyla sabırsızca 
              koşuşturup dururlar. Ne Venedik'in şubat ayazı, ne on günün yorgunluğu, 
              onları bu geceyi doya  doya 
              yaşamaktan alıkoyar. Müzik, içki, dans, eğlence…Maskelerinin ve 
              kostümlerinin ardında, kimliklerini, cinsiyetlerini, herşeylerini 
              gizleyen bu insanlar, tanınmamanın verdiği rahatlıkla her türlü 
              çılgınlığı doyasıya yaşarlar. Ne soğuk, ne yorgunluk onları durduramaz. 
              Eğlenceyi sona erdirebilecek tek şey, günün ilk ışıklarıyla beraber 
              büyük perhizin başladığını ilan eden çan sesleridir.Meydan yavaş 
              yavaş boşalmaya başlar. İnsanlar saatler önce geldikleri sokaklarda, 
              kanallarda bir bir gözden kaybolurlar. Artık sahne boşalmış, oyuncular 
              bir rüyadan uyanıp, gerçek hayata dönmeye başlamışlardır.  
               
              Dekor ise, yüzyıllardan beri hep olduğu yerde ve olduğu gibi durmaya 
              devam eder. Saray;olanca haşmetiyle dimdik ayaktadır.Bazilika; sessizce 
              kutsal emanetlerini korur. Çan Kulesi; Venedik'i ve lagünü tepedengözler 
              durur. 
               
              Sabah ayazında minik minik dalgalar Molo'nun basamaklarında bir 
              gidip, bir gelirken Venedik, kış sabahlarının büyülü sessizliğine 
              yeniden bürünür. 
               
            EMEL (ALTAN) EGE 25 ŞUBAT 1998 
               
               
           
               | 
          | 
       
       
          
         |   | 
        
        |  
         |   | 
       
        | 
          
        
         |   | 
      
      
   |