Venedik’te İstanbul, İstanbul’da Venedik ...
            
              Venedik ve İstanbul ... Tarihleri boyunca sıklıkla çatışan ama asla 
              birbirinden ayrı kalamayan “düşman kardeşler” misali, her dönem 
              çekici, yaratıcı, sürprizlerle dolu benzerlikleriyle şaşkınlık yaratan 
              iki güzel kent. Biri “Adriyatik’in İncisi”, diğeri “Akdeniz’in Kraliçesi”. 
              Büyük Kanal (Canale Grande) ve İstanbul Boğazı; iki kıyısında yer 
              alan yüzlerce yıllık ihtişamlı yapılarla hayranlık uyandıran, dünyanın 
              en güzel iki “su” yolu. Şimdi, günün farklı saatlerinde bu iki kentin 
              sarıdan kızıla, maviden yeşile, turkuvazdan laciverde dönüşen sularında 
              her zamankinden faklı yansımalar var. Venedik’te İstanbul’un, İstanbul’da 
              Venedik’in sanatsal yansımaları ...
             12 haziran 2005 günü açılan 51. Venedik Bienali’ne Türkiye’yi 
              temsilen “Olmayan Varolan” adını verdiği çalışmasıyla katılan Hüseyin 
              Çağlayan’ın etkinlik afişi, Levi Vakfı’na ait, Parma Düşesi’nin 
              eski sarayı, 17. y.y.dan kalma Palazzo Giustinian-Lolin’in cephesinde 
              yer alırken, Kanal’ın diğer ucunda, 1621’den itibaren Türk tüccarların 
              yerleşimine tahsis edilmiş olan bir başka sarayda, Fondaco dei Turchi’de 
              ( Türk Hanı), Büyük Kanal’ın bu en geniş cepheli yapısında, zarif 
              sütunlu pencerelere yerleşmiş “hanım sultanlar”, “Harem”in gizemli 
              atmosferini İstanbul’dan Venedik’e taşımış gibi.
             “Venedik’te Sultanlar” adlı serginin yaratıcısı İsmail Acar, Bienal’le 
              eşzamanlı sergi açmak üzere Venedik Belediye Başkanı tarafından 
              davet edilmişti. 13.y.y.da yapılan ve 1381 yılında Ferrara Dükü 
              tarafından satın alınan bu görkemli bina, Türkler’e verildikten 
              sonra bir dizi onarım geçirmiş 52 odası, 24 dükkanı, mescidi ve 
              hamamı ile tam anlamıyla bir Türk yapısına dönüşerek, şimdi de Osmanlı’nın 
              efsaneleşen sultanlarına ev sahipliği yapıyordu. Bir zamanlar başkent 
              İstanbul’un en ihtişamlı sarayından Boğaz’ın eşsiz manzarasını seyre 
              dalan hanım sultanlar, asırlar öncesinden bugünlere ulaşan dillere 
              destan güzellikleriyle Büyük Kanal’da “arz-ı endam” etmekteydiler. 
              Sergi, İstanbul’un yüzyıllara damgasını vuran ve Venedik’te hep 
              merak uyandıran “Harem” büyüsünü buraya taşıyordu. Kanala bakan 
              diğer saray-evlerde ise Acar’ın çizimleriyle canlanan padişah portreleri 
              Kanal’a yansıyan ihtişamlarıyla “gözdelerini” selamlar gibiydi. 
              Bu İstanbul’un Venedik’e yansımasıydı.
             İsmail Acar, Venedik’e gitmezden hemen önce İstanbul’da bir başka 
              buluşmanın konuğu olmuştu. Cam Ocağı’ndaki “1200*C’de Kontrbas” 
              isimli etkinlikte Muranolu cam ustası Davide Salvadore ile birlikte 
              ilginç bir çalışmaya imza atmış, onun çizimleriyle hayat bulan padişah 
              ve hanım sultan portreleri, felzeli (bir çeşit tente) gondol benzeri 
              teknenin tarihi yarımada siluetinde Venedik’i çağrıştıran görüntüsü, 
              ortaçağdan bir kontrbasçı figürü ve İznik çinilerinin vazgeçilmezi 
              ateş kırmızısı karanfiller, Salvadore’nin usta ellerinde 1200*C 
              sıcakta harika cam vazolara dönüşmüştü. Camın şeffaflığına yansıyanlar 
              bu kez, bir Venedikli ve bir İstanbullu sanatçının ortak emeğini 
              simgeliyordu. 
             Derken, 14 haziran günü, Boğaz’ın en görkemli yapılarından birinde, 
              1850’lerden itibaren Osmanlı’nın son padişahlarına ev sahipliği 
              yapan Dolmabahçe Sarayı’nda Venedik-Muranolu ustalarla Türk sanatçıların 
              eserlerinden oluşan “Camda Sanatsal Yansımalar” adlı serginin açılışı 
              yapıldı. 1915-2000 Rinaldi Koleksiyonu’na ait 30 kadar Murano cam 
              eseri ile son dönem Türk cam sanatçılarının eserleri sarayın Camlı 
              Köşk’ünde bir araya getirildi. TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı 
              ile İtalyan Kültür Merkezi işbirliğinde düzenlenen sergi, Türk sanatçıların 
              Venedik’e damgasını vurduğu günlerde, İstanbul’da bir Venedik esintisi 
              yaratması nedeniyle daha bir anlam kazanıyordu. 
             İstanbul ve Venedik ... Yüzünü Akdeniz’e dönmüş iki ülkenin, tarihe 
              damgasını vuran iki muhteşem kenti. Dünyanın en güzel su yollarından 
              biri olan Boğaz’ın serin sularında asırlardan beri yansıyan emsalsiz 
              sarayların, biblo gibi yalıların görüntüsüne şimdi Murano camlarının 
              harika ışıltıları renk katarken, aynı unvanı paylaşan Büyük Kanal’da 
              ışığın sularla dansını izleyen “Sultanlar”, Venedik’in o hiç bozulmayan 
              Ortaçağ görüntüsüne faklı bir gizem katıyor. 
             Venedik İstanbul’da, İstanbul Venedik’te, sulara “sanatla” dalga 
              dalga yansıyor ... 
            Emel ALTAN EGE 17 Haziran 2005